Ayasofya, dünya mimarlık tarihi açısından büyük öneme sahip olan ve İstanbul, Türkiye'de yer alan benzersiz bir yapıdır. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 537 yılında kilise olarak inşa ettirilmiş olan Ayasofya, tarih boyunca kilise, cami ve müze olarak kullanılmıştır. Bu etkileyici yapı, mimari açıdan pek çok ilke imza atarak, tarih ve estetik değerleriyle ön plana çıkmaktadır.
Mimari Özellikler
Kubbe: Ayasofya'nın en önemli ve dikkat çekici mimari özelliği, 30 metre çapında ve 55,6 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesidir. Kubbe, yarı kubbeler ve paye sistemleri ile desteklenmekte olup, bu sayede büyük bir iç mekan yaratılmıştır. Ayasofya'nın kubbesi, mimari tarihte bu ölçekte inşa edilmiş ilk kubbedir ve sonraki yapıların tasarımına ilham vermiştir.
Aydınlatma: Ayasofya'nın mimarisi, doğal ışık kullanımı açısından dikkate değerdir. Pencereler, kubbe ve yarı kubbelerin altında yer alarak, iç mekana etkileyici bir aydınlatma sağlar. Bu özellik, Ayasofya'nın ilahi bir atmosferle dolu olmasını sağlamaktadır.
İç mekan: Ayasofya, iç mekan düzenlemesi ve süslemeleriyle ünlüdür. İç mekanda kullanılan mermer ve mozaikler, hem renk hem de doku açısından zengin bir görünüm sunar. Ayasofya'nın içindeki mozaikler, Bizans dönemi sanatının en güzel örneklerinden bazılarıdır ve dini sahneleri, imparatorları ve azizleri tasvir etmektedir.
Mimari Sentez: Ayasofya, Bizans, Osmanlı ve modern dönemlerden geçerek, farklı mimari stillerin harmanlandığı benzersiz bir yapıya dönüşmüştür. Özellikle Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait mimari unsurların bir arada bulunduğu Ayasofya, kültürel ve tarihi bir sentez sunmaktadır.
Ayasofya'nın Mimarları ve Tarihi
Ayasofya'nın mimarları, Bizans dönemi mimarları İsidoros ve Anthemios'tur. Bu iki mimar, Ayasofya'nın inşasında döneminin en gelişmiş mühendislik ve mimari tekniklerini kullanmıştır. Ayasofya, Bizans İmparatorluğu döneminde, Ortodoks Hristiyanların önemli bir ibadet yeri olarak hizmet vermiştir. 1204-1261 yılları arasında ise Latin İmparatorluğu döneminde Katolik kilisesi olarak kullanılmıştır.
1453 yılında İstanbul'un Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesinin ardından, Ayasofya camiye dönüştürülmüştür. Bu süreçte, yapıya minareler eklenmiş, Hristiyan dini simgeleri ve mozaikleri kapatılmış, İslami süslemeler ve hat sanatıyla bezenmiştir. Ayasofya, Osmanlı döneminde İslam dünyasının en önemli camilerinden biri haline gelmiştir.
1935 yılında, Türkiye Cumhuriyeti tarafından Ayasofya, müze olarak kullanılmak üzere yeniden düzenlenmiştir. Bu süreçte, bazı Hristiyan mozaikleri ve süslemeleri restore edilerek sergilenmeye başlanmıştır. 2020 yılında ise Ayasofya'nın statüsü değiştirilerek tekrar cami olarak kullanılmasına karar verilmiştir.
Mimari Özellikleri
Ayasofya’nın ölçüleri 100×70 m’dir. Yaklaşık 7500 m²’lik bir iç alana sahiptir. İki katlı bir yapısı vardır. 40 tanesi alt katta 67 tanesi üst katta olmak üzere içinde toplam 107 adet sütun vardır. Sütunların en uzun olanları yaklaşık 20 metredir. Sütunların yarıçapı 1,5 metre ve tahmini ağırlığı 70 tondur. Binada kullanılan sütunların çoğu, binadan daha eskidir. Bunun sebebi de sütunların Anadolu’daki çeşitli mabetlerden buraya getirilmesidir. Bizans döneminde çöken kubbesi yeniden tamir edilmiş bu yüzden kubbe tam yuvarlak değil, elips şekline yakındır. İki farklı yarıçapı vardır. Kubbe çapı 30.80 ile 32.6 metredir. Kubbe yüksekliği 55.60 metredir.
Ayasofya; bir orta nef(bir bazilika kilisesinin merkez koridoru veya bir kilisenin arka duvarı ile kesişme noktasının en uzak noktası arasında yer alan ana gövdesi ve koridordaki transept denilen çapraz neftir), iki yan nef, apsis(Hristiyanlığın dini mabetleri olan kiliselerin sunak odasını kapsayan, çoğunlukla yarım daire ya da çokgen, çok nadir durumlarda dikdörtgen planlı bir yapı unsurudur), iç ve dış olmak üzere iki nartekse(kilise mimarisinde dış salon) sahiptir. 5.75 metre genişliğindeki bu yerin üzeri çapraz tonozlarla örtülü ve dış nartheksten beş kapı ile 9.55 metre genişliğindeki iç narthekse geçilmektedir. Yapının görkemli kapıları meşe ağacından yapılma ve Bizans döneminin izlerini taşımaktadır.
Tunç kapı ise Tarsus’daki Hellenistik bir tapınaktan bu yapıya özel olarak getirtilmiş ve Ayasofya’nın en görkemli kapısıdır. İç nartheksten dokuz farklı kapı ile mekânın asıl girişine girilmektedir. Ortada yer alan üç kapı imparatorun girişine ayrılmış olduğu için “2 İmparator Kapısı” adını taşımaktadır. Yerden 55.6 metre yüksekliğinde olan tuğladan yapılmış kubbe 40 kaburga ve 40 devasa pencereden oluşmaktadır. Yapının içindeki 107 sütundan 40’ı alt katta, 67’si galeride yer almaktadır. Duvarları kaplayan renkli mermerler Tesalya, Mısır, Euboia gibi yerlerden getirilmiştir. Beyazları ise Marmara Adası’nın ünlü mermerleridir.
Ayasofya, görkemli mimarisini süsleyen mozaikleriyle de geçmişte ve günümüzde dünya mimarisinde özel bir yer kaplamaktadır. Ayasofya’nın iç bölümünün altın mozaikli duvar resimleriyle bezeli olduğunu belirten kaynaklar var olsa da mozaiklerin tümü ikonoklazma yani resim düşmanlığı akımı sırasında ortadan kaldırılmıştır. Bu akımın sona ermesiyle 9. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak mozaikler yeniden yapılmaya başlanmıştır. Bu mozaiklerin üstü Osmanlı Döneminde sıvayla kapatılmıştır.Ayasofya’daki figürlü mozaikler şunlardır: Vestibülden iç narthexe geçilen kapının üstünde, ortada kucağında çocuk İsa’yı tutan Meryem tahtta oturur biçimde betimlenmiştir. Meryem’in sağında kendisine kentin bir modelini sunan İmparator Constantinus, solunda Ayasofya’nın modelini sunan İmparator İustinianos ayakta dururlar.
Mozaik M.S 10. yüzyıl son çeyreğinde yapılmıştır. İç narthexin çapraz tonoslu tavanı İutinianos dönemi (527-565) mozaikleriyle süslüdür. Ayasofya’nın özgün mozaikleri olduklarından önemli ve değerlidirler. İmparator Kapısı üzerinde, süslü bir taht üzerinde oturan İsa, sağ eliyle kutsama durumunda betimlenmiştir. Sağ elinde ise açık bir kitap tutar. İsa’nın sağındaki madalyon içinde Meryem, sol yanında Cebrail’in büstleri yer alır. Apsis, kucağında çocuk İsa’yı tutan zarif bir Meryem figürüyle süslüdür. 9. yüzyıla ait bu mozaik, İkonoklazma akımından sonra Ayasofya’da yapılmış en eski figürlü mozaiktir. Güney galerinin doğu duvarında iki imparator ailesinin mozaikleri yer alır. Buradaki pencerenin solunda: Kucağında çocuk İsa’yı tutan Meryem ve her iki yanında İmparator II. İoannes Komneos (1118-1143) ve karısı Macar asıllı Eirene betimlenmiştir.
Sonuç
Ayasofya, mimari açıdan benzersiz ve etkileyici bir yapı olup, tarihsel süreçler boyunca farklı dini ve kültürel işlevlere ev sahipliği yapmıştır. Ayasofya'nın mimarisi, özellikle kubbesi ve iç mekan süslemeleri ile mimarlık tarihinin önemli bir parçasıdır. Ayasofya, dünya kültür mirası olarak kabul edilerek, insanlık tarihinin ve mimari zenginliğinin korunmasına katkı sağlamaktadır.