Biyoçeşitlilik, karada, suda, denizde ve havada, her türden canlı arasındaki etkileşimlerin bir bütünü, genlerin, popülasyonların, türlerin ve ekosistemlerin oluşturduğu yaşamın çeşitliliğidir. Kara, tatlı su ve deniz ekosistemleri, örneğin ormanlar, otlaklar, sulak alanlar, mangrov bataklıkları ve okyanuslar, gıda ve yem, ilaç, enerji ve lif gibi insan refahı için gerekli hizmetleri bize sağlar. Bu ekosistemler iklimi, doğal tehlikeleri ve aşırı doğa olaylarını, hava kalitesini, tatlı su miktarını ve kalitesini, tozlaşmayı ve tohumların yayılmasını, zararlıları ve hastalıkları, toprağı, okyanus asitlenmesini ve habitatların oluşumunu ve sürdürülmesini düzenlerler. Yaşamamızı sağlayan her şey doğadan gelir.
İklim değişikliği ile artan sel, heyelan gibi doğa olayları biyoçeşitlilikte hızlı bir değişikliğe yol açtı, e üstüne birde insan kaynaklı iklim değişikliği girince canlılar yaşayacak yer bulamadı. Her yeri beton yığınına çevirdiğimiz bir dünya da yeşili arttırmak için çabalıyoruz artık. Tabi bununda bir faydası yok. Önemli olan ısınmayı 2 derecenin altında tutabilmek. Paris İklim Anlaşmasına göre Dünya ülkeleri 2030 yılına kadar iklim değişikliği ile mücadele edecek ve ısınmayı 1,5 derecenin altına düşürecekti. Tabi pandemi sonrası artan ekonomik çalkalanma sanayi ülkelerini karbona daha da bağlı kıldı. Öyleki 2030 hedefi 2040 yılında yerine gelecek gibi. İşte bu iklim değişikliği devam ederken bir yandan madalyonun ikinci yüzü biyoçeşitlilik kaybı oluşuyor. Evet çoğu kişi iklim değişikliğinin ne olduğunu ve çözümlerini öğrendi ama artık mücadele etme zamanı.
Sanayi devrimi sonrası kendimize o kadar çok önem verdik, sadece biz varmışız gibi yaşadık ki bizim için hazırlanmış güzel Dünyamızı unuttuk. Şimdi acı çekme vakti. Dünyadaki her canlı, her arazi, her ekosistem insan yaşamını kolaylaştırmak, ferah düzeyini arttırmak için doğanın bize hazırladığı bir nimet. Gel gör ki biz bozmaktan başka işe yaramıyoruz. İş makinelerinin girmediği arazi kalmadı desek yeridir. Aslında kaldı fakir ülkeler. İklim değişikliğinin ana sebebi gelişmiş ülkeler olsada kaliteli yaşam, sağlık problemleri ve yetersiz beslenme sebebi ile fakir ülkeler bundan en çok etkilenen grup.
Bugün, bir milyon bitki ve hayvan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Kuşların, memelilerin, amfibilerin, sürüngenlerin ve balıkların %1,0-2,5'inin nesli çoktan tükendi. Popülasyon bolluğu ve genetik çeşitlilik azaldı. Ayrıca türler, iklim koşullarına göre şekillenmiş yaşam alanlarını kaybediyor.
Sıcak su mercanlarının yaklaşık %50'si çeşitli sebeplerden ötürü yok olmuş durumda. 1,5 derecelik bir ısınma sıcak su mercanlarının %70-90'ının, 2 derecelik bir ısınma ise %99'dan fazlasının kaybına neden olacak. Buna rağmen, biyoçeşitliliğin korunması ve eski haline getirilmesi yolunda hiçbir ülke başarı kaydedemedi. Öyle ki 2020 için belirlenen 20 Aichi biyoçeşitlilik hedefinden hiçbirine tam olarak ulaşılamadı. 2020'deki durumun 2010'dakine göre kötüleştiği durumlar da var.
İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybı, sadece çevresel değil, aynı zamanda ekonomi, kalkınma, güvenlik, toplum, ahlak ve etik boyutları olan meseleler. İşte tamda bu sebeple bütün dünya bir olup batırdığımızı toparlama vakti…
İklim değişikliğinin, yabani türler ve içinde yaşadıkları ekosistemler üzerindeki etkileri arasında ağaçlarda, kuşlarda, yarasalarda ve balıklarda toplu ölümlere yol açan, giderek daha sık görülen sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar yer alıyor. Avustralya'da 2014 yılında tek bir sıcak günde 45.000'den fazla 'uçan tilki' yarasası öldü. İklimde görülen değişiklikler aynı zamanda binden fazla bitki ve hayvan türünün tüm popülasyonlarının kaybıyla da ilişkilendiriliyor. Tabii bunların yanı sıra birde iklim değişikliğinden zarar görmeyen türlerde var. İyi mi haber, değil. Kuzey ormanlarına saldıran böcekler ve güveler, daha sıcak geçen kış aylarında daha yüksek oranlarda hayatta kalıyor ve yavrulama mevsimi uzadığı için bir yılda daha fazla nesil üreterek Kuzey Amerika ve Avrupa'nın ılıman ve boreal kuşaklarındaki ağaçların toplu ölümüne neden oluyor. Hem yaban hayatında hem de insanlarda hastalıklara neden olan birçok böcek ve solucan yeni alanlara yayıldı ve Arktik ve Himalaya bölgelerinin yüksek yaylalarında yeni hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaya başladı.
Birde pozitif iklim geri beslemesi diye bişiy var. Isınma ekosistemdeki değişikliğe sebep olurken daha fazla CO₂ yayılmasına neden oluyor. Orman yangınlarındaki artış, kuraklık ve böcek salgınları nedeniyle ağaçların ölmesi, turbalık alanların kuruması ve tundralardaki donmuş toprağın çözülmesi gibi süreçler, ölü bitkilerin ayrışması veya yanmasıyla ve daha fazla CO₂’in açığa çıkmasına yol açıyor. Bu durum, öteden beri güçlü karbon yutakları olarak hizmet eden sistemleri yeni karbon kaynaklarına dönüştürüyor.
Ormanlar iklimin dengelenmesinde kritik öneme sahip. Ancak ormansızlaşma bu hayati işlevin yanı sıra sıcak hava dalgalarının etkisine karşı tampon oluşturma ve tarım alanlarına tatlı su sağlama gibi diğer ekosistem hizmetlerini de tehdit ediyor.
Atmosferle diğer tüm karasal ekosistemlerden daha fazla karbon, su ve enerji alışverişinde bulunan ormanlar, iklimin düzenlenmesinde temel işleve sahip. Ormanlar aynı zamanda, yağış düzenini ve sıcak hava dalgalarının şiddetini olumlu etkileyerek tarım sistemlerinin ve yerel toplulukların iklim değişimine karşı dayanıklılığına katkıda bulunuyor.
Dünyanın tüm işletilebilir petrol, gaz ve kömür kaynaklarından daha fazla karbon depolayan ormanlar, 2001 ile 2019 yılları arasında her yıl atmosferden 7,6 Gigaton CO₂ emmişti. Bu da tüm insan kaynaklı karbon emisyonlarının yaklaşık %18'ine karşılık geliyor.
Karbon tutma kapasitesinin yanı sıra, ormanların fiziksel yapısı da iklimi hem küresel hem de yerel ölçekte etkiler. Ormanlar karanlık oldukları için güneşten gelen enerjiyi emerler. Bu enerji, evapotranspirasyon adı verilen bir süreçle topraktan büyük miktarlarda suyu atmosfere geri taşımak için kullanılır ve yüzey sıcaklığı yerelde ve dünya genelinde düşer. Orman örtülerinin yüzey yapısı, sıcak havanın yukarı çıkarak atmosfere karışmasına katkıda bulunup ısıyı çeker ve gerekli nemi yeniden dağıtır. Bu biyofiziksel süreçler iklimin yanı sıra hava durumunu da dengeler, azami günlük sıcaklıkları sınırlar, aşırı sıcak ve kurak dönemlerin yoğunluğunu ve süresini azaltır ve yağış mevsimselliğini korur. Ormanların birleşik net etkisiyle gezegen yaklaşık 0,5ºC soğur.
Ancak her yıl Portekiz büyüklüğünde bir alana karşılık gelen yaklaşık 10 milyon hektar ormanı kaybediyoruz. Özellikle tropikal bölgelerde kaybedilen ormanlar, karbon emisyonlarına yol açıyor; daha sıcak, daha kuru yerel iklimlere sepep oluyor; kuraklık ve yangınların süresini ve şiddetini artırıyor ve kaybolan ormanın büyüklüğüne bağlı olarak yağışların azalmasıyla ve küresel yağış modellerinin değişmesiyle sonuçlanıyor. Örneğin, Orta Afrika veya Güney Amerika'daki tropikal ormanların tamamen yok olması, ortalama gündüz sıcaklıklarını 7-8ºC artırabiliyor ve bu bölgelerdeki yağış miktarını yaklaşık %15 azaltabiliyor.
Tüm dünyada, ekim alanlarının %80’inde yağmurla beslenen tarım uygulanıyor ve gıda üretiminin %60'ı bu yöntemle elde ediliyor. Dolayısıyla ormanların yok edilmesi milyarlarca insanın gıda güvenliğini ve milyonlarcasının geçim kaynaklarını riske atabilir. Bu risk, iklim değişikliğinin kuraklıkları daha sık ve daha şiddetli hale getirebilecek ve tarım ve işgücü verimliliğini azaltabilecek etkileriyle daha da artıyor. Bu nedenle, ormansızlaşmanın durdurulması ve ormanların onarılması ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesine ilişkin küresel Sürdürülebilir Kalkınma Amacı, biyoçeşitliliğin korunmasında ve küresel ısınmanın sınırlandırılmasında, iklim değişikliğine uyum sağlanmasında ve gıda sistemimiz için elzem olan suyun sağlanmasında önemli bir rol oynuyor.
İşte bütün bu problemler için, aslında insan refahını etkileyen problemler, hep birlikte çözüm bulmalıyız ve mücadele etmeliyiz. Gelecek yayında bazı çözümlerden bahsedeceğim. Şimdilik hoşçakalın.